merhaba

17 Mart 2014 Pazartesi

yalnız adam"Merhaba" dedi yine her sabahki gibi. "Hoşgeldiniz" dedi soğuk ama içten sesiyle kadın. Artık bu selamlaşma günlük bir rutin haline gelmişti. Her gün kadını ziyaret etmezse günü mutsuzluk içinde tükenip gidiyordu. Yüzü, dudaklarının kıvrımı, gözlerinin parlak veya donuk bakışı, ellerinin sert veya yumuşak olması, cildinin sivilce izlerinden biraz pütürlü görünmesi, dişlerinin çıkıntısı veya kaşlarının bir kalem gibi incecik olması hiç biri umrunda değildi. O sesine hayrandı. Böyle su gibi çağlayan bir sesi olan kadının karakteri de besbelli ki yumuşacıktı. Çok iyi anlaşacaklarına emindi keşke o ilk adımı atabilecek cesarete sahip olabilseydi. 

O sabah yine müptelası olduğu sese kavuşmak ümidiyle evden çıktı, delicesine bir yağmur yağıyordu. Sanki gökyüzü birşeye çok sinirlenmişte öfkesini yeryüzünün aciz insanlarından çıkarmaya çalışıyor gibiydi. Ne kadar çok ıslatırsam o kadar fazla intikam alabilirim derdindeydi. Yollar çamur içinde, üzerindeki montu sünger gibi bütün yağmuru emmiş ve sıtma olmuş gibi titremeye başlamıştı. Sabah evden çıkarken güneş vardı birden ne olmuştu böyle allasen? Geri dönmek için artık çok geçti, hedefine doğru ilerlemeye devam etti. Bu sabah da merhabalaşacaklardı. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?  Ama olmadı...
Eve döndüğünde alt üst olmuş durumdaydı. Hayalkırıklığına uğramış, boşuna ıslanmış,boşuna o kadar zahmet çekmişti. Çünkü bugün sesin sahibi olan o güzel kadına ulaşamamıştı. Yerinde yoktu. Ya başına bir şey gelmişse endişesi kapladı içini birden. Hem de ne kaplama sanki ağın altındaki tüm hareket kasları tutulmuş gibiydi. Kolunu kaldıracak takati kalmamıştı. Oturduğu yerde kalakaldı. Yıllardır bu evde yalnızdı. Hiç kimseye de ihtiyaç duymamıştı açıkçası. Bu akşam böyle kıpırdamadan kalınca korktu birden, belki  de yanında bir ses bir nefes olmalıydı artık. Yıllar geçmişti yalnızdı. Yer yer örümcek bağlayan tavan altları gibi burda böyle kendi kendine dolanıp kalmıştı. "Ah Nezaket Hanım" dedi içinden. Gözleri yaşların hücumuna uğradı. "Erken bırakıp gittin beni, eşyaların hala yerli yerinde bak, ben de aynı koltukta oturuyorum hala bir tek sen eksiksin, bir de pıtı pıtı yürüyen terliklerin" dedi. 

Koltuğa yığılıp kalmasının üstünden kaç saat geçmişti hatırlamıyordu. Değişen bir şey var mıydı pek sayılmazdı. Hala isteksiz, hala mutsuz, hala duyguları bozuktu. Evet bir makinenin bozulması gibi çalışmıyordu duyguları nötrdü herşeye karşı. Dışarda hala yağmakta olan -belli ki intikamını henüz alamamış-  gökyüzü mücadelesine devam ediyordu. Gözünü tekrar açtığında yağmur dinmiş, güneş parlamaya başlamıştı. Kalktı, giyindi, traş oldu. Uyuşan kasları çözülmüştü güneşi görünce. Tekrar umutla yola koyuldu. "Bugün büyük gün" dedi içinden. Bugün mutlaka adını öğrenecekti. Koskoca adamdı ne vardı bu kadar çekinecek sanki? Samimi olup, içinden geçenleri ifade edebilirdi. Yalnız sadece merhabalaşmışlardı. Bundan öteye gitmeyen bir sohbette ismini nasıl öğrenecek, onu nasıl bir yere davet edecekti ki? Bunu yolda düşünmeye karar vererek yürümeye devam etti. Öyle mi böyle mi yapsam diye yol boyunca sürekli düşündü. Mantığından gelen sesler ile kalbinden geçenler birbirine tuzak kurup düşüncelerini sabote ettiler. Birinin söylediği diğerine uymuyordu. Birinin istediğini diğeri önemsemiyordu. Kafasının üstünde sinekler uçuşuyormuş gibi elinin tersiyle onları kovaladı. Karşısına geldiğinde içinden ne geçerse onu söylemeye karar verdi. 

"Merhaba" dedi. "Merhaba" diye cevap verdi yine kadın. Yere doğru çökerek yüzüne bakmadan onu ne kadar özlediğinden bahsetti. Yüzüne bakacak cesareti yoktu o zaman konuşamayıp kitlenmekten korkuyordu.Sadece onu görebilmek için her sabah evden çıkıp buraya geldiğini, o sesin kendisine her gün uyandığında yaşama sevinci verdiğini, onu tanıdıktan sonra artık ilaçlarını bile almaya gerek kalmayacak kadar iyi olduğunu, dün sesini duyamadığında sonsuzluk kadar derinden yokluğunu hissettiğini, yalnız yaşayan bir adam olduğunu, yıllardır da hayatında bir değişiklik olmadığını, eğer isterse oturup bir yerde yüz yüze konuşabileceklerini anlattı. Kadın hiç cevap vermedi. Adam oturduğu yerde kalakaldı. Saatlerce anlattı nefesi kesilene kadar. Sadece konuştu o sesle, o merhabayla, o kadınla. Konuştu konuşmadığı yılların acısını çıkartırcasına. Anlattı içindeki tüm birikmiş, yosun tutmuş, keçeleşmiş, körlermiş anılarını, anlattı da anlattı aslında nasıldı yalnız ve sessiz yaşamı. 
ıssızlık
Gece sokağı temizleyen görevliler buldular İhsan amcayı. Her gün bankamatikteki otomatik sese "merhaba" diyerek hayata tutunan bedeni, hayalinde yarattığı zarif hanımefendiyi orada yalnız bırakarak derin uykuya geçmişti. Dudağında mutlu bir gülümseme ile buz kesmişti ama yalnız değildi artık emindi. 

0 yorum:

Yorum Gönder