Bir Huzursuz Ruhun Düşündükleri

18 Mart 2014 Salı


dans
Üzgünüm size kuşlar ve böceklerin mutlu mesut hikayesini anlatamayacağım için.. Üzgünüm aşık kadınlara çeşitli öneriler verip "bak bu %100 işliyor kesin bilgi" diyerek hayatın tüyosunu veremeyeceğim için. Ya da kalbi kırılmış, terkedilmiş aşıklara giden şahsı geri döndürmek adına binbir taktik verip ardından da "yürü be koçum" diye gazlayamayacağım için. Bunların hiçbirisinden bahsetmiycem ben veya bahsetmiş olsam bile bu sizin düşündüğünüz şekilde olmayacak. Ben hayatla olan derdimi, huzursuz olan ruhumun debelenişlerini dilim döndüğünce bazen mizahi, bazen de derin ve sağlam bir acı sosuyla anlatacağım belki. Yani o gün canım nasıl isterse tıpkı sizin gibi, tıpkı her normal insanın sıradan bir gününde içinden geçenler gibi. 

Huzursuz ruhum diyince aklıma geldi. Mesela bugünlerde Kızılderili görünümlü amcaların meydanlarda dans ederek şarkı söylemeleri ve para kazanmalarına taktım kafayı. Adamları kenara çekip "hey dostum, ne işin var burada, oraları bırakıp buraya neden geldin neden “hinini  hulaaaahlun hlau” şeklinde şarkı söylüyorsun, kendi kültürünü sunarak para kazanabileceğin tek tuhaf insanlar burada İstanbul'da mı yaşıyor?" diye sormak istiyorum. Hakikaten de bir kızılderiliyi (eğer gerçekten öylelerse tabi valla yakından da epey bir benziyorlar)  dünyanın diğer bir ucundan kalkıp buralara getirten güç nedir acaba? Sonuçta ilk kim geldi? Amacı neydi? Ben böyle dünyayı dolaşıp kültürümü yansıtan şarkılar söyleyeceğim, o şarkılardan para kazanacağım diye bir ideal oluşturup kalktı buralara geldi sonra da diğer akrabaları buraya gelip böyle farklı semtlere mi dağıldılar? Burada bu işin tutacağını nasıl bildiler? Mesela sen kalkıp da dünyanın bir ucuna "ben müzik yapıyorum Türk halk müziğini bütün dünya dinlemeli, işte bu bağlamam, bunlar da ezberlediğim türkülerim" diyerek sırtına çantanı vurup bir bilinmezliğe doğru gidiyor musun? Hayır. Belki bir iş amacıyla geldiler burada turmadı ve kendilerini müziğe verdiler ama çıkış noktası nasıl oldu işte bunu çok merak etmekteyim. Ama işin içinde bir yaratıcılık noktası var mesela. Adamlar farklı bir şey ortaya koymuşlar. Gelip de burada Gana’dan gelenler gibi kaçak saat veya parfüm işine girmemişler. Gerçi bence kızılderililer daha onurlu bir halk. En azından bir felsefeleri var. Oturan Boğa’ları, oturan ve sürekli fikir üretip özlü sözler ortaya koyan yaşlıları kafalarını çalıştırmışlar. Şu dünyada yaşananlara bakıp bir felsefe oluşturmuşlar. Bir söz söylemişler mesela anlaman için düşünmen gerekiyor.

Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz.”

“Dünyada her şey iki adettir. Düşüncelerimiz ikiye ayrılır. İyi ve kötü. İki türlü şey görürüz. Güzel şeyler ve çirkin şeyler. İki elimiz vardır. Sağ el vurur ve kötü işler yapar, sol el kalbe yakın olduğundan iyilik doludur. İki ayağımız vardır, biri bizi yanlış yola götürür, diğeri doğru yola yöneltir. Evet, her şey ikidir…” Letakots Lesa, Pawnee kabilesi

“Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi çarığının içine bak.” Sauk Boyu

“İnsan tabiattan uzaklaştıkça kalbi katılaşır.”

Söyledikleri her söz yüzyıllar öncesinden günümüzün insanlığına bir uyarı gibi. Sanki gelecekte insanların doğaya zarar vereceğini de, insanlıklarından uzaklaşacaklarını da , iyi ile kötünün her zaman çatışacağını hep görmüşler bir ateşin etrafında toplanıp düşünüp felsefeler üretmişler.

Adamlar doğadaki herşeye değer vermişler. Ağaçlar kutsal, avlanırken bir hayvan vuracaklarsa en güçsüz hayvanı seç ki diğer güçlü olanlar soyun devamını sağlayacak olanlar mantığıyla avlanıyorlar. Aslında doğadaki her şeye karşı sevgi dolular. Kültürlerini incelediğinizde son derece naif insanlar olduklarını anlıyorsunuz. Vahşi diye adledildiler ancak asıl vahşi olan onların elinden topraklarını almaya çalışan aç gözlü insanlardı. Ne yazık ki insanoğlu hep doyumsuz hep daha fazlasına sahip olmak isteyen ilkel benliğine çoğu zaman yenik düşen bir varlık. Beyaz insanların bu doyumsuzluğu onları kendi topraklarından edince soyları da azalmaya başladı. Böylesi güzel bir kültür de tarih içinde eriyip kayboldu.

Mesela bizler izlediğimiz filmlerden onları vahşi bir ırk olarak görüyoruz ama Kristof Kolomb onları çok farklı anlatmış. Kolomb’un günlüğünde Kızılderililer ilgili şu ifadeler görülmüş:

“Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Keskin demir silahları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmüyorlar. Hiç silahları yok... Son derece sade, dürüst eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar öldürmüyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar..."_"Bu insanlar yeryüzünün melekleridir" (Kolomb'un günlüğünden) Piskopos Bartelemeo: "Onlar İsa kadar Aziz ve dürüst insanlardır" demişti. Bunları araştırıp biraz okuyunca  insan bir halk için oturup üzülmeye başlıyor. Dünyadaki bütün saflıkları, güzel olan şeyleri sömüren, kemiren, tüketen canlılarız. Teknoloji geliştikçe daha mı duygusuzlaşıyoruz daha mı vicdansız insanlar oluyoruz bilmiyorum. O zamanlarda bile insanlar kendileri gibi olmayanları yok etmeye çalışmış. Nedense farklı renklerle birlikte benetton renkleri gibi harmanlanıp kardeşçe yaşamayı beceremiyoruz.

Meydanda dans eden kızılderililerden nerelere geldim.  Bir şeyin görünen yüzünün arkasında nasıl bir geçmiş olduğu her zaman ilgimi çekmiştir. Sanırım ondan bu denli araştırdım kızılderilileri. Bu araştırma sırasında rastladığım şu ifade de sanırım onları bizim meydanlarda dans ettiren güdünün kaynağı olsa gerek.

kızılderili dans“Bütün Kızılderililer her yerde durmadan dans etmelidir. Önümüzdeki ilkyaz Yüce Ruh gelecek. Bütün av hayvanlarını geri getirecek. Avdan geçilmeyecek bu topraklarda. Bütün ölü Kızılderililer geri gelecek ve yeniden yaşayacaklar.”  (Wovoka Boyu)

Daha fazla bilgi için tıklayın 
wikipedia.org
Okumak isterseniz.. 
Türkler ve Kızılderililer

0 yorum:

Yorum Gönder