Kötü; kime göre kötü, kime göre iyiydi? Benim için kötü olan bir
başkası için iyi olabilir miydi? Kötülüğün kokusu ve rengi neydi? Kötülük pembe
olamaz mıydı? Makyaj yapamaz mıydı? Çürümüş et gibi mi kokardı yoksa kokusuz
muydu kötülük? Eğer bir kokusu olsaydı yaklaştığında insanlar kaçarak
kendilerini sakınıp koruyabilirlerdi. Kimse kötülükten kaçamasın diye kokusuzdu
belki de. Onun içindir ki atalar kötü insanlar için “kavun değil ki baştan
koklayıp alasın” demişlerdi. Kokusuz ve pembe renkli kötülük… Ne güzel bir
kandırmaca. Senin iyilik sandığın yerde kök salıp büyüyen ve içine yayılırken
farkına varamadığın sinsice ilerleyen bir hastalık gibi. Belki de ölümcül
hastalıklar kötülük tarafından insan ruhunu ele geçiriyor ve yavaş yavaş
iyilikle beslenen bu vücudu tüketmeye başlıyor. Sadece Tanrı’ya inananlar mı
iyidir ya inanmayanlar kötü müdür? İnançlı olmak kötülükten uzak durmaya yeter
midir? Öyleyse neden pek çok felaket aşırı inançlı insanlardan gelmektedir? Bir
şeyin aşırı olması iyiyi de kötü yapmaz mı? Aşırı olan, insanları yoldan
çıkarmaz mı? Aşırılık dediğimiz şey, insanın içinden fışkırırcasına dışarıya
çıkma isteği ise o fışkıran her neyse eninde sonunda zarar vermez mi
çevresindekilere? Ya bastırdıklarımız? Günah diye öğretilen ya da öyle
belletilen ve aslında dünyanın sayısız güzelliklerinden olan şeylerden mahrum
kalan bedenler ve ruhlar yoksunluk çekmezler mi? Yoksunluğun yarattığı
boşlukları iyilikle doldurmaya çabalasalar da istenilmeden yapılan şeyler
iyilik getirir mi? İyiliği iyilik yapan, içten gelmesi ve karşılıksız bir
duyguyla yapılması değil midir? Karşılıksız saf duyguların en büyüğü annelikse
kötü anne olabilir mi bu dünyada? Olmamalı deriz evet ama çocuğu ağladığı için
sesine tahammül edemeyip boğan cani anneler çevrelerinde iyi olarak
biliniyorlarsa bu denklemde yanlış olan taraf hangisidir? Yanlışlık insanın
özündedir. İlkel benliğin insanileştirilmesine çabalanması, vahşi bir aslanı alarak
evinde beslediğin uysal bir kedi gibi davranmasını beklemekten ne kadar
farklıdır ki? İnsanın özü doğadaki en vahşi hayvanlardan bile vahşidir. Öyle
olmasa gözlerini kırpmadan kendi hemcinslerini öldürebilirler miydi? Hatta
kendilerine kötülük yapıp yapmayacağını bilmemelerine rağmen sadece
kendilerinden olmayan taraftan doğdukları için çocuklara da kıyabilirler miydi?
Kıydılar ama… Hem de yüzyıllar boyunca bunu defalarca yaptılar. Önce
Arabistan’da kız çocuklarını diri diri toprağa mahkum ettiler. Sadece erkeklik
kutsalsa neden kadınlar yaratılmıştı diye kimse sormadı. Kadın olmak suçsa o
zaman anneler neden vardı? Kadınlar yaşamayacaksa kimler bundan sonra anne
olacak ve dünyaya çocuk getirecekti? Belli değildi. Önünü ve arkasını
sorgulamadan düşünmeden yapılan hareketler ile hem insanlığı hem de doğayı
mahvetmedi mi adına insan dediklerimiz. Kötülük doğada yoktu insan var oluncaya
kadar. Var olanı kötülüğe kullanacak kadar aklını hor kullanacak canlı da
yoktu. Vahşet insanla beraber ortaya çıktı. Hayvanların doğası, doymaya ve
yaşamda kalmaya kuruluydu, insanın ki doyumsuzluğa. Ne kadar doyarsa doysun
insan hep açtı. Karnı doysa gözü açtı, gözü doysa kalbi aç. Hep daha
fazlasınının peşinden koştu insan. Benim olsun, benim olmalı, olacak dürtüsüyle
hareket etti. Fazlası yoktu, azla yetinmek en büyük mutluluktu. Az olan iyiydi,
çoğalan şeyler paylaşılamayınca kötülük doğdu. Önce sevdiklerini
paylaşamadılar, benim olmayan kara toprağın olsun dediler birbirlerini vurdular.
Adına töre dediler, sevda dediler, aşk dediler, evreni kandırmaya çalıştılar ama
bunun adı sadece kötülüktü. Sevdikleri
kadın başkasını sevse adına orospuluk dediler, sonunu ölümle verdiler, aslında o
da kötülüktü. Erkek çocuğu olmuyor diye kadının üstüne kuma getirdiler, her iki
kadına da yazık ettiler adına erkeklik, soyun devamı dediler yaptıkları
açgözlülüktü, saf kötülüktü. Kadınlara herşey yasaklanırken ve günahtır,
ayıptır denirken asıl içlerinde kötülüğün kök saldığı erkek dünyasına herşeyi
helal görenlerin yaptığı neydi? İnsanlığın anlamlandıramadığı, inanmadığı,
aklının yatmadığı herşeyde biraz kötülük vardı. O nedenle Ortaçağ’da kazıklara
bağlanarak insanlar yakıldı. Aslında halkın yaptığı cadı avlamaktı. Cadılar
içimizdeydi, yanmakla da bitmezlerdi çünkü cadılık denilen şey saf kötülüğün
vücut bulmuş haliydi ama asıl cadılar serbestçe dolaşırken müsveddeleri cayır
cayır yanmaktaydı. Adına halka yapılan iyilik deniyordu. Koskoca bir halk,
insanlar kandırılıyordu, kandırıldıklarını bilmeden kocaman adamlar elleri patlayıncaya
kadar alkış tutuyordu. Dünya soytarıca bir sahtekarlık evresinden geçiyordu.
Halkını katleden diktatörler türüyordu, kendi dininden olmayanlar düşman ilan
ediliyordu, düşman ilan edilenin içinde öldürme isteği olmasa bile öldürmeye
mahkum ediliyordu. Bir başkasını öldürmek kendi yaşamını sağlama almak demek
oluyordu çünkü. Bir başkasının kanıyla yaşamak ne kadar da ironikti! Kötülüğün
dünyasında farklı olmak düşmanlık demekti. Düşmanlar öldürülmeliydi. Öldürmek
yasal eylemdi ve iyiliğin baki olması için olması gereken temeldi. İyilik
denilen şeyin kötülükten medet umması ne kadar doğru olabilirdi? Kimse
sorgulamıyordu, herkes kendisine dayatılanı sadece şu boktan dünyada biraz daha
yaşayabilmek için boyun eğerek kabul ediyordu. Düşünmüyorduk, araştırmıyorduk,
susup kabulleniyorduk. Çünkü insan olmanın en kolay yolu kabullenmekten
geçiyordu. Kabullenince iyi oluyorduk oysaki kötülükten bir çamura saplanmış,
dibe doğru istemsizce çekiliyorduk. Eteğimize yapışan arsız bir çocuktu iyilik
bir tekmeyle savurmuştuk. Bir köşede ezikçe ağlıyordu, ardımızda bırakıp
gittiğimiz üvey çocuğumuzdu o artık.
Dünyadaki tüm kötülerin yüzüne kötülüklerini vurmak için çıktığım
yolda iyiliksever bir devlet tarafından kötülüğe göz yumduğum gerekçesiyle aydınlık bir sona doğru götürülüyorum. İyiliğin rengi
beyaz olmalıydı ki üstümde sonsuzluğu çağrıştıran bir kefen vardı. Son sözümü
sorduklarında “ben vicdanın ilahıyım ve beyaz giyerek bedenimi sonsuz iyiliğe
bağışlıyorum” dedim. Sonsuzluğa giden yolda ayaklarım yerden kesildiğinde ben
uçuyordum ve gökyüzü beyazdı.
Derler ki; “kötülük bir ilah gibi karanlık bir gecede, kırmızılar
içinde yeryüzüne inecek ve insanlar
önünde secde edecek. Secde edenler iyiliğe tapındıklarını sanırken, iyilik
kötülüğün karşısında beyaz bir melek
olup gökyüzüne yükselecek ve vicdan da yeryüzünden ebediyen silinecek.”