Dokuz ve onuncu yaşlarım Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde
geçti. Çok ağlamıştım giderken. Ülke değiştirmek gibi bir şeydi Hakkari'ye
gitmek. Direkt otobüs bile yoktu. Van'dan binerdiniz ve bir kenarı uçurum olan
tam 32 dönemeçten oluşan yoldan ulaşırdınız Hakkari'ye. 3 ve 4.sınıfları okudum
orada. İsmini telaffuz ederken bile zorlandığım sınıf arkadaşlarım oldu. Onlar
için ben uzaylı gibi bir şeydim. Denizi görmüştüm bir kere. Onlar sadece -o da
bir kısmı- Van Gölü'nü görmüştü deniz yerine. Çok büyük olduğu için onların
deniziydi bu göl. İstanbul'u sadece ismen duymuşlardı. Ben İstanbul'u
biliyordum ve şu an oradaydım. Nasıl olduğunu sorarlardı meraktan. Bana prenses gibi
davranırlardı. Sınıfımızda ben 9 yaşındayken 15 yaşında olan öğrenci vardı.
Tekin abi derdik hepimiz ona. Nüfusa geç yazdırmışlar, yaşı küçük devlet
nazarında. Bir başka arkadaşım Sadi, 12-13 yaşlarındaydı ve aşıktı bana. Askıya
astığım hırkamı, yeleğimi okşayıp severdi. Ne kızardım ona. Başkası dokunmasın
isterdim benim eşyalarıma. Huysuzdum biraz.
Kışları boyumdan büyük kar olurdu. Bembeyaz, pürüzsüz.
Öğretmenim vardı sonra yıllarca mektuplaştık onunla. Şimdi nerededir bilmem,
izini kaybettim ve yıllarca ona ulaşabileceğim bir adres aradım. Bulamadım.
Anılarımda hala yeri apayrıdır.
0 yorum:
Yorum Gönder