
Ben en çok plaj şemsiyelerini severim. Sapsarı altın tozu gibi uzanan kumsallarda rengarenk, altında insanların dilediğince tembellik yaptığı, karşısında bembeyaz köpüklü turkuaz rengi denizin uzandığı renkli şemsiyelerin altında keyif çatmak hayatın gerçek anlamı olsa gerek. En azından benim için öyle. Şimdilerde yazı belli ki çok özleyen birilerinin ürettiği rengarenk ve kocaman yağmur şemsiyeleri var. Sanki şehir içinde bu şemsiyeleri kullanınca yağmur ve kasvetli havadan zevk alıcakmışız gibi. Hem yağmur şemsiyeleri neden kocaman olur ki? Bir şemsiyenin altında beş kişi birden yürünmez ki. Zaten birileri hep dışarda kalır ve bir tarafı mutlaka ıslanır. Plajları çok özleyenler bu rengarenk şemsiyeleri çok amaçlı kullanıyor olmalı. O kocaman şemsiye ile dar bir sokakta yürümek yan tarafından geçen kişinin hayatına müdahil olmak demek. Ya çarparsın, ya telleri saçına takılır, ya dolanırsın ya da o teller gözünü hedef alır. O nedenle mümkün olduğunca küçük şemsiye kullanmak lazım hem sıcak ve samimi bir yağmur romantizmi yaşatır, hem de yanınızdan geçen yabancılara şemsiyenizle taciz uygulamazsınız.
Şemsiye demişken yağmurları hiç sevmem. Hele ki kışın yağmayıp baharın ve yazın gelmesini sabote eden serin hava eşliğindeki zamansız yağmurlardan hiç ama hiç haz etmem. Her şey mevsiminde güzel nisan yağmurları temmuzda yağsa keyfi kalır mıydı? Ya da temmuzun kafası karışmaz mıydı?
0 yorum:
Yorum Gönder